Sona Yaklaşırken – Eski Yazı

İçinizdeki ışığın evreni aydınlatmasının, varlığınızla gurur duyulup yokluğunuzun aranmasının ve baki kalan şu kubbede hoş bir seda bırakmanın tek bir şartı var:

“İnsan sevdiği işi yapmalı her ne olursa olsun.”

05.11.2007 tarihinden beri görev yaptığım işimden ayrılmama sayılı günler kaldı. Bu süreçte değişik görevler aldım. Sistem Analisti olarak göreve başladım ardından Sistem Geliştirme Departmanı kurulmasıyla oraya geçtim. Sistem Geliştirme Uzmanı olarak bir süre görev yaptım. Bu departmanın dağılmasıyla AR-GE departmanı kuruldu ve orada AR-GE Uzmanı olarak görev aldım. AR-GE’nin de dağılmasıyla Raporlama Uzmanı oldum. Sancılı bir dönemin ardından, Allocation departmanına geçici bir süre ile Allocator oldum. 6 aya yakın bu görevde kaldıktan sonra Allocation Sistem Analisti oldum. Bu görev çok kısa sürdü ve Planlama Sistem Analisti görevine getirildim. Fakat bu da diğer görevler gibi ömrünü tükettikten sonra Karma Sistem Analisti oldum.

Görev değişikliklerini saydığımızda 7 farklı görevde bulunmuşum. Her ne kadar bu görevlerin ismi birbirine çok benzesede farklı departmanalara hizmet verdiğiniz için yaptığınız işler değişiyor. Görev değişiklileri boyunca, 5 farklı müdür ile çalışma fırsatım oldu. Her birinin gelişimimde farklı katkıları olmasına rağmen birkaç ismi zikretmeden geçemeyeceğim.

Serkan Ulukaya: Serkan Abi demek istiyorum çünkü kendisi bana gerçekten ağabeylik yapmıştır. İş konusunda boşa düştüğüm anlarda, yaptığı yönlendirmelerle boşluğu doldurmuş ve en çok yakındığım konulardan biri olan iş tatmininde büyük yardımları olmuştur. Kendisine idari olarak bağlanmam biraz daha öncelerde olsaydı belki çok daha güzel işler çıkarabilirdik. Kimbilir.

Uğur Tılıkoğlu: Kendisi ile geçmişte kesiştiğimiz noktaları keşfettiğimde kendisi ile aynı kafadan olduğumuzu zaten anlamıştım. Yaptığı ince espiriler ile zaten zekasını belli ediyordu. Bilgi İşlemde yazılımcı olan bu arkadaş, pratik zekası çok gelişmiş olup, canınız sıkıldığınızda sizi kısa zamanda kolayca güldürebilir.

Suat Çilingir: Dışardan baktığınızda çok ciddi görünmesine rağmen (ciddi kelimesi yanlış anlaşılmasın) aslında muhabbeti çok hoş bir insandır. Son zamanlarda daha çok çalışma fırsatımız olduğu için mutluyum. Çünkü Tema’da unutmayacağım insanlar arasında. (Sacit beni hatırlamadın mı?)

Cemil Yıldız: Tema tarihindeki gelmiş geçmiş en zeki insanlardan biri desem sanırım abartmış olmam. Gerek yazılım bilgisi, gerek istatistik gerekse de kreatif düşüncesi ile tam bir görev adamı. Onunla çalışmak gerçekten benim gelişimime çok katkısı olmuştur. Ama ne yazık ki benim acemi dönemime geldiği için kendisinden çok fazla faydalanamadım.

Yunus Emre Koç: Şirkete ilk geldiğimde karşı masamda oturan, ve kendisinin 30 yaşında olduğunu sandığım, fakat benden sadece 2 yaş büyük olduğunu öğrendiğim şahsiyet. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi kendisiyle. Aynı dönem askerlik yapacağız. Tertip.

Ökkeş Emin Balçiçek: Kendisi Tema’daki ilk öğretmenim olup, gelişimimde çok büyük katkıları vardır. SQL’i kendisinden öğrenmiş olup, boynuz gibi kulağı geçmeye çalışsam da başarılı olamamışımdır.

Not: Bu yazı 23.08.2010 tarihinde yazılmıştır. Ben askere gitmeden 2 hafta kadar önce. LC Waikiki’den eski ismi ile Tema’dan askerlik için ayrıldığım günlerde. Neden yayınlamamışım bilmiyorum. Belki sevdiğim kişileri doğru kelimelerle anlatamadığımı düşündüğüm içindir, belki ayrılacağım için mutsuzumdur, belki de askerlik psikolojisi ya da sadece unutmuşumdur. Hala LC Waikiki’de çalışıyorum 🙂 Bu yazıdan dolayı şirketten ayrıldığım düşünülmesin 🙂

Moda Perakendesi – Kısa Kısa Haberler

Yakın Zamanda gerçekleşen Moda Perakendesindeki gelişmelerden bahsedelim. Çalıştığım sektörde ne oluyor ne bitiyor hem haberdar olalım hem de haberdar edelim.

Boyner, YKM’yi satın aldı
YKM 190 milyon liraya satıldı. Boyner Holding YKM’nin yüzde 63 hissesini 190 milyon liraya satın aldı. 1950 yılında İstanbul Sultanhamam’da kurulan YKM’nin şu anda 32 ilde 64 mağazası, 4 bine yakın çalışanı, 1,000’in üzerinde iş ortağı bulunuyor.
Şirketin perakendecilik sektörüne getirdiği bir çok yenilik bulunurken, İlk taksit sistemi, ilk mağaza kartı ve ilk çok katlı mağaza uygulamaları bunlar arasında yer alıyor.
Kaynak: Hürriyet

AY Marka Mağazacılık 2012 yılında ciroda yüzde 32 büyüme hedefi koydu
Bünyesinde NetWork, Fabrika, Que, Divarese, T.box, Arzu Kaprol ve Beymen Business markalarının perakende operasyonlarını barındıran AY Marka Mağazacılık, 2012 yılında ciroda yüzde 32 büyüme hedefi koydu. 2007’de Altınyıldız bünyesinden ayrılarak 7 markayı yıllar içinde bir araya getiren AY Marka Mağazacılık, 2011’i yaklaşık 360 milyon lira ciro ile kapattı. AY Marka Genel Müdürü Eren Çamurdan, “2007’de 16 bin 700 metrekare olan toplam metrekare büyüklüğünü yüzde 140 artırarak 2011’de 40 bin metrekareye çıkardık. 2007’de 101 olan mağaza sayısını ise 2011 sonunda 218’e ulaştırdık” dedi.
Kaynak: Hürriyet

Spor devi ilk mağazasını Diyarbakır’da açtı
Avrupa’nın en büyük spor perakende mağazası zinciri Sport 2000 International GMBH, Türkiye’deki ilk mağazasını Diyarbakır’da açtı.
25 ülkede toplam 3 bin 500 mağazaya sahip olan zincir ilk mağazası Diyarbakır’ın en büyük alışveriş merkezi Ninova Park’ta hizmete girdi.
Kaynak: Sabah

Lc Waikiki’den uluslararası kariyer fırsatları
Hazır giyim sektörünün lider markası LC Waikiki, üniversite mezunu çalışanlarına yurt içinde ve yurt dışında pek çok kariyer fırsatı sunuyor.
Tema Mağazacılık Uluslararası İnsan Kaynakları Direktörü Esra Altun, üniversite mezunlarının LC Waikiki’de kariyer hayatlarına başlayıp, yapılandırılmış bir eğitim programından geçerek, yurtiçinde ve yurtdışında oldukça iyi pozisyonlarda çalışma imkanı kazandıklarını belirtti.
AIESEC Türkiye tarafından Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi’nde düzenlenen İnteraktif Eğitim Semineri’ne Tema Mağazacılık İnsan Kaynakları Koordinatörü Edward David Southall ile Uluslararası İnsan Kaynakları Direktörü Esra Altun katıldı.

Online moda alışveriş dünyasında dev buluşma
Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni, Türkiye’nin en saygın ve büyük medya gruplarından Doğuş Yayın Grubu’na ait olan enmoda.com adlı özel alışveriş sitesi ile ortaklık kurdu.
Doğuş Yayın Grubu ile yapılan ortaklıkta işin yönetimi, konusunda uzman olan ve hisselerin coğunluğuna sahip olan markafoni’ye bırakıldı. Bünyesinde Vogue ve GQ gibi moda dünyasına yön veren dergileri bulunduran Doğuş Yayın Grubu ve Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni, güçlerini birleştirerek enmoda.com’u modanın merkezi haline getirecek.
Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni’nin Doğuş Yayın Grubu’na ait enmoda.com’un hisselerinin yüzde 75’ini satın almasıyla online moda alışveriş dünyası, önemli bir ortaklığa sahne oldu. Bünyesinde Türkiye’nin ilk ve lider özel alışveriş kulübü markafoni.com, Türkiye’nin en büyük online ayakkabı mağazası Zizigo.com, parfüm ve kozmetik alışveriş sitesi MissPera.com’u da bulunduran markafoni Grubu, enmoda.com ile moda denince akla ilk gelen e-ticaret holdingi olma yolunda önemli bir adım atacak. enmoda.com trendleri takip eden değil, yaratan bir site olarak yoluna devam edecek!

Güçlü kadronuz yoksa marka olamazsınız
LC Waikiki markasıyla ün yapan Taha Group’un Genel Koordinatörü İsmail Hakkı Kısacık, Kayserili işadamlarına marka olmanın sırlarını anlattı.
Markalaşmanın çok zor olduğunu belirten Kısacık, “Firmalar markalaşmak istiyorsa bunun birkaç adımı vardır. En önemlisi de insan kaynağıdır. İnsan kaynağının kalitesi üründe ve hizmetteki kaliteye yansır.” dedi. Kayseri Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD) tarafından düzenlenen ‘Markalaşma’ konulu konferansa katılan İsmail Hakkı Kısacık, dünyada bilinen bir marka olan LC Waikiki’nin 1996 yılında isim hakkının Fransızlardan kendi gruplarına geçtiğini hatırlattı. Bundan sonraki süreçte de yatırımların devam ettiğini ve uluslararası düzeyde önemli mesafe kat ettiklerini belirtti.
Kaynak: Zaman

Erkek alışverişte kadını katlıyor!
W Collection Genel Müdürü Gökay Erol: Erkek bir seferde kadının 3 katı kadar para harcıyor.
Vakko Holding kuruluşu olan W Collection, bu sezonla birlikte aralarında Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve eşi Beyhan Bağış’ın Kanyon Alışveriş Merkezi’nde bulunan mağazasının da yer aldığı toplam 15 mağazada kadın koleksiyonunu piyasaya çıkardı. İlk mağazasını 2003’te açan ve 28 mağazaya ulaşan W Collection’ın ilham kaynağı ise eş veya erkek arkadaşları için alışveriş yapan kadınlar oldu.
Erol, W Collection’a kadın koleksiyonunu eklerken ulaşılabilir fiyatta kalmaya dikkat ettiklerini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü perakendeciler bilir ki, kadınlar sevdikleri/alışveriş yaptıkları markalara sezonda ortalama 4 ile 6 kez ziyarette bulunurlar, erkeklerin ortalaması ise 1 maksimum 2 kez. Ama ortalama alışveriş rakamlarına baktığınızda erkekler tek seferde kadından 3 misli fazla para harcıyor.”
Kaynak: Habertürk

Haberler http://www.perakendebulten.com adlı siteden özetlenmiştir.

Bir Doğum Günü Altı Pasta Beş Kutlama

Gel de şımarma 🙂 27 Mayıs benim doğum günümdü. Geçtiğimiz Cuma günü doğum günümü yâd ettik. Çeşitli zamanlarda çeşitli organizasyonlar düzenlendi. Ben hepsine katılmaya çalıştım. Toplamda 5 farklı organizasyonda 6 pasta kesildi. Pastalardaki mum sayılarının toplamı benim yaşım olan 27’ye eşit olması da ayrı bir tesadüftü. (Tabiki şaka 🙂 )

Teker teker organizasyonlardan bahsetmek yerine, ben sabahtan başlayarak olayları anlatayım. Çünkü iç içe geçmiş ve birbirinden habersiz organizasyonlar var. Ek olarak bir adam kaçırma durumu söz konusu 🙂

Her sabah olduğu gibi, erkenden uyandım, servise bindim ve şirkete geldim. Şunu anladım ki, serviste sabahları ne kadar uyumamaya çalışsam da başaramıyorum. Servis şirketin önüne yanaşınca da sarhoş gibi iniyorum ve bir gün 5. kata çıkarken merdivenlerde uyuya kalmaktan korkuyorum 🙂 Masama ulaştığımda klavyemin üzerinde bir not vardı. Üzerinde “Top Secret” yazıyordu. En başta güldüm ama notu okuyunca içim bir korku sardı.

Sabri Suyunu karın elimizde. Dur hemen panik yapma. Eğer verdiğimiz talimatlara uyarsan karına kavuşabilirsin. Ama polise ya da başka birine haber verirsen karını unut. Sakın aramaya da kalkma senin için hiç iyi olmaz. Okuduktan sonra bu notu imha et. Şimdi yapman gerekenleri söylüyorum. Akşam işten çıkar çıkmaz (hatta biraz erken çıkarsan daha iyi olur) vereceğim adrese geleceksin sakın oyalanma süren başlıyor. Tik tak Tik tak…
Adres: Şahkulu Mah. Galipdede cad. Nakkas çıkmazı no:1/2 34420 Tünel Beyoğlu İstanbul

Aman Allah’ım. Zehra’yı kaçırmışlardı. Ne yapacağımı bilemez bir halde etrafıma baktım. Bu notu kim bırakmıştı. İçimizde bir ajan olduğundan şüpheleniyordum ama bu kadar ileri gideceklerini tahmin etmiyordum. Hemen maps.google.com adresine girdim ve gideceğim noktayı buldum. Çıkmaz bir sokaktı. Çatışma olacaktı bunu hissediyordum. Neyse hallederiz dedim ve işimin başıma döndüm.

Şirketten çok sevdiğim arkadaşlarım beni öğlen yemeğine davet ettiler. Fahriye, Kezban, Nida, Medine, (Meltem burada yoktu ama olsaydı kesin o da orada olurdu). Ben de yukarıda yiyelim diye direttim. Onlar dışarıda yemek yemek için uğraştıkça ben burada yiyelim diyordum. (Bana sürpriz yapacaklarını nereden bilebilirdim ki. Meğer sürprizi berbat etmek için elimden geleni yapmışım resmen) Sonra benim dediğim kabul oldu ve yukarı yemeğe çıktık. Bana gıcık olmuş bir şekilde bakıyorlardı. Tabi ben sürprizden habersiz olduğum için ikide bir, “Ne oluyor ya neden bu kadar büyüttünüz, haftaya gideriz” diyordum. Sonra aşağı indik ve Fahriye kahve yapmaya gitti. Kezban da ona yardım edecekmiş. Sonra oturduk muhabbet falan derken birden kapı açıldı ve “Aaaaa Pasta”. “Hadi bee” diyerekten bu sürprizi karşılıyordum. Ardından “Ya ben sürprizi berbat ettim di mi?” diye sordum. Ardından pastamızı kestik. “Kivili bir tart” doğum günü için gerçekten mükemmel ve farklı bir seçim olmuş. Tebrik ediyorum. Bir lokma pasta aldım ve kahvemden bir yudum aldım. Allah’ım böyle bir doğum günü hediyesi beklemiyordum. O an karşımda Nida ve Medine olmasaydı, masada da Faturalar bulunmasaydı ben o kahveyi fena bir şekilde püskürtürdüm de dua etsinler. O nasıl bir tattır. Ben Zehra’yı istemeye gittiğimde böle kahve içmedim. Abartısız 5 dakika ağzımda tuttum. Yutamadım. Dilimdeki tüm hücreler intihar etti, öldü gitti. 2 gün tat alamadım yediğim şeylerden. Sonra yuttum. O güzelim pasta bile ağzımdaki o tadı geçiremedi 😀 Abartıyor muyum? Tabiki abartmıyorum. Fahriye böylece sürprizi berbat etmemin intikamını almış oldu:)

Mutlu mutlu masama geri döndüm. Telefonum çaldı. Arayan Zehra’ydı. Naber, napıyorsun, nasıl gidiyor gibi konuşmaların ardından, “Seni kaçırmadılar mı ya?” dedim. “Şimdi kaçırıyorlar onu haber vereyim dedim” dedi. Yuh yani. Nereye gidersen haber dedik ama bunu da haber verme. Sonra başladı bağırmaya. “Kaçırmayın beni” “İmdat” “Gerizekalılar” O zaman işin ciddiyetini anladım. Hemen toparlanmam lazım. Bir plana ihtiyacım vardı. Ve ben ne yapacağımı gayet iyi biliyordum.

Saat 16:00 civarı Serkan Abi aradı. Bir toplantı olduğunu acilen Toplantı Odasına gelmemi söyledi. Telefonda “Ya Serkan Abi geçeceksin bu numaraları. Sürpriz için başka şeyler yapacaksınız” diyecektim. Ama sürprizi bozmayayım dedim. Sonra Toplantı odasına girdim. İçeride saygı değer müdürlerimizin olduğunu gördüm. Yok artık doğum günüme onlarda mı gelmişti. Neyse oturdum. Başladık Sevkiyat Sistemleri hakkında konuşup tartışmaya. İçimden “Eeee hani doğum günü?” dedim. Sonra toplantı bitti. Ben moral bozukluğu içinde yerime geçerken, Serkan Abi Kapasite toplantısına gitmemiz gerektiğini söyledi. Ben de sinirle “Toplantıya girmekten iş yapamıyoruz farkında mısın?” dedim 🙂 (Ah çok yoğunum çok çalışıyorum) Ardından “Yemekhaneye” 🙂 toplantıya çıktı. Daha neler. Bu sefer kesin diyordum içimden ama demeden edemiyordum. Yemekhanenin kapısına geldik ve içeri girdik. Obaaaa. İçeride 10 kişi ve 3 pasta, alkış kıyamet. 😀 10 kişi mi? 3 pasta ve 10 kişi mi 🙂 kişi başı çeyrek pasta mı yiyeceğiz. Derken insanlar akın akın gelmeye başladılar. Ben de düğün sahibi gibi herkes ile konuştum tebrikleri kabul ettim 😛 Mağaza ziyaret günü olduğu için katılım çok fazla olmadı tüm pastalar bitti. 2 tepsi börek vardı. Onlar da bitti 🙂 Resim çekildik muhabbet ettik. Çok güzel bir doğum günüydü. Buradan Ravza, Tufan, Yasemin, Muzaffer, Adem, Serkan Abi, Gülten (Nurten) ve katılan herkese teşekkür ederim. Şimdi buradan katılan herkesi yazsam inanın upuzun bir liste olur. Not: Yasemin ile Gülten ortak çalışması olan resimler için ayrıca teşekkür ederim. Bu resimleri blog üzerinden yayınlama konusunda çekincelerim var. Özellikle gelecekte bir süper star ya da başbakan olursam aleyhimde delil olarak kullanılabilir. O sebeple Red Kit hariç yayınlamayı düşünmüyorum 🙂

Neşeli güzel vakit geçirirken birden saate baktım. Olamaz. Geç kalıyordum. Saat 17:25’ti. Eğlenmekten Zehra’yı unutmuştum. Onu kurtarmam gerekiyordu. Hemen koşarak dışarı çıktım. Gördüğüm ilk taksiye bindim. Yanım gideceğim yerin haritasını almıştım. Aynı zamanda GPS ile uydudan yön tarifi alıyordum. Yenibosna’da inip metroya bindim. Aksaray’da inip Tramvaya bindim. Yolda Yasemin ve Ravza ile helalleştim. Tramvay rayların üzerinden süzülüp giderken kafamda planı yapmıştım. Polise haber veremiyordum. Ama bir telefonumla Taksime 10.000 adam toplarım diye geçiriyordum içimden. Yoksa toplayamaz mıydım? Olsun taktiğim şu olacaktı. Çıkmaz sokak olduğu için o sokağın olduğu binaların birinin çatısına çıkacağım ve kafalarına taş atacaktım. Ya da boncuk tabancası ile vuracaktım onları. Eğer ellerinden ya da kulaklarından vurursam çok acıtırdı. Öff bi de soğuksa offff.

Karaköy’de indim. Yürüyerek zaman kaybetmemek için tünelden yukarı çıktım. Finükulerden indiğimde bir mesaj geldi. “Karın ölmek üzere. Zuhal müziğin karşısındaki Kardeşler Büfenin önüne gel”. Hemen Galata’dan aşağı doğru inmeye başladım. Oradaki bir büfeye Zuhal Müziğin nerede olduğunu sordum. Karşıdaki tabelayı gösterdi. Göremedim. Tekrar gösterdi. Göremedim. Tekrar Gösterdi. “Sanırım artık göremiyorum” diye tepki verdim. Adam bana ters ters bakınca görebildiğimi farkettim. “Peki, onun karşısındaki Kardeşler Büfe neresi” dedim. “Burası” dedi. Al bi de buradan yak 🙂 Tamam buluşma noktasına gelmiştim. Kardeşler büfenin olduğu sokağa baktım. Çıkmaz sokak. Büfeciye, “Karımı kaçırmışlar. Nerede olduğu konusunda sizde bilgi var mı?” dedim. Büfeci gözlerini büyüterek “Şaka mı yapıyorsun?” dedi. Ben “En azından size bir not bırakılmış olabilir” dedim ve mesajları gösterdim. Adam bilgisi olmadığını ve diğer yanındaki kişiye sordu. “Polisi aramalıyız” dedi. “Hayır hayır. Polisi ararsak karımı öldürürler” dedim. “Ya git sana şaka yapıyorlar sana. Git karşı kaldırımda bekle” dedi. Karşı kaldırıma geçtim ve Zehra’yı aradım. Koşuyordu. “2 dakikaya oradayım” dedi. 2 dakika sonra Zehra geldi. “Ellerinden kurtuldum. Kaçtım geldim” dedi. Ben sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Ben kurtaracaktım. Ama olsun. Zehra kurtulmuştu ve artık yanımdaydı 🙂

Büfecinin yanından geçerken, kendisine “Hanımımı” bulduğumu söyledim. Bana Polisi aradığını ve bir yerlere kaybolmamamı söyledi. Nasıl yani. Şimdi ne olacaktı. Hemen oradan uzaklaşmalıydık. Büfeciye “Ama ben sana arama demiştim” dedim. Fakat “Aradım, ben üstüme düşen görevi yaptım” diye ısrar etti. Çıkmaz sokağa girmiş gibiydik. Bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolu Büfeciyi ortadan kaldırmaktı. Sonra ne olduysa, benim yüzümdeki o tehditkâr ifadeyi görünce mi anlamadım ama “Şaka la şaka” dedi. “Lan lı lun lu konuşma lan” dediysem de, Zehra “La dedi la dedi, lan demedi” diyerek beni sakinleştirdi.

Zehra adreste yazdığı üzere Çıkmaz sokağa götürmeye çalıştı beni. Gerçektende sokak hiç bir yere çıkmıyordu. Her an binalardan bir şeyler çıkacak korkusuyla bir apartmana girdik. Aklımdan milyon olasılık geçiyordu.
1-Bir yere gireceğiz ve tüm tanıdıklarım bana sürpriz yapacaklardı. Ama buraya o kadar kişi toplayamazdı Zehra
2-Benim kafama bir çuval geçirip bayıltacaklar ve uyandığımda buzlu bir küvette olacağım. Sırtımda bir dikiş izi ile uyanacağım, sonra bana şaka olduğunu söyleyip sürpriz doğun günü olacaktı
3-Milyon tane olasılık yokmuş, 2 tane varmış ya da şimdi aklıma gelmiyor. O zaman stresle daha çok şey düşünüyordum.

Binanın üst katına çıktıkça ne olacağını daha çok merak etmeye başladım. Bir kapıyı çaldık ve içeriden bir adam çıktı. Aha dedim Matrix. Yok artık. Mekân zaten Matrix deki gibi eski bir yer. Adamda Neo’ya benziyordu zaten. Dedim şimdi beynime boruyu yerleştirecekler, sonra uyuyacağım gideceğim bir yerlere. Zehra dedim nasıl bir sürpriz bu ya. Bu kadar kompleksini ben bile düşünememiştim.

Ardından duvardaki bir yazı dikkatimi çekti. “Profesyonel Ses ve Görüntü Sistemleri”. Artık daha fazla düşünmemeye karar verdim. Şimdi desem ki, Zehra benim beynimi yıkayacak, siz dersiniz ki, saçmaladın. Buraya kadar hiç saçmalamadım sanki 🙂

Bir kapıdan daha geçtik ve işte o zaman sürprizin ne olduğunu anladım. 250 ekran bir perde, 15 tane büyük hoporlor ve iki kişilik bir koltuk. Vaaaay 2 kişilik sinema 🙂 Yerin ismi ProAV. Tek kelime ile “Etkilendim”. Sonra Zehra anlatmaya başladı.

“Aslında sana sürprizim çok başkaydı. Film çekmeyi planlıyordum. Tanışmamızı, Evlilik Teklifini, Davos’tan kovuluşumuzu, Doğum günü sürprizlerini, vs. Fakat oynayacak kişi bulamadım. Sonra İbrahim ben oynarım, Galip’te ben yardım ederim dedi fakat bu seferde zaman çok azdı yetiştiremedim. Kendi çabamla, eski resimler ve videolarla bir sunum hazırladım ama bunu da video formatına çevirirken problem oldu. Çalışmadı 🙁 Ben de gittim Beyoğlu’ndan bir film aldım. İsmi “Başka Dilde Aşk” Şimdi onu izleyelim.

Gözlerim yaşarmıştı. Zehra çok güzel ve özel bir sürpriz hazırlamıştı. Çok mutluydum. 2 Kişilik Patlamış mısırımızı ve Kolalarımızı istedik. Taze taze yiyip içerken, filmimizi izledik. Film çok güzeldi. Gerçekten çok beğendim ve tavsiye ederim. Şu anda filmi anlatmayacağım. Sonra belki anlatabilirim. Film bittikten sonra Tuncay Bey (mekânın sahibi sanırım) ile biraz muhabbet ettik. Kendisi hem çok nazik, hem de çok ilgili davrandı. Hizmet güzel, sistemler güzel. Herkese kesinlikle tavsiye ederim.

Bu güzel sürprizden sonra eve gidelim diye çıktık. Fakat benim karnım açtı. Kardeşler büfeyi ararken bir yer dikkatimi çekmişti. Ufak bir Hamburgerci vardı ve insanlar sırada bekliyordu. Eğer birileri sırada bekliyorsa yemek için, bu kesinlikle güzel olduğunu gösterir. O sebeple Zehra’ya oraya gitmeyi önerdim. O da “Gün senin Günün” “Nereye istersen” dedi. Ve gittik. Mekân ufak bir mekân, Mönüde çok fazla bir şey yok. 6-7 çeşit hamburger var. Hepsinin köftesi aynı (Balık ve tavuk hariç) sadece sosları ve peynirleri farklı. Ben Mano Burger istedim, Zehra Ottoman Burger. Ortaya bir Patates istedik. İkimizde Double olsun dedik. Tam 220 gr et ile sıcacık harika Hamburgerlerimiz geldi. Mc Donalds, Burger King gibi yerlerden hamburger tüketirken böyle bir yerden yemek Yengeç Burger etkisi yarattı. Kendimi o ahşap restorantta yengeç burger yiyen müşteriler gibi hissettim. Izgaradaki adam bir anda Sünger Bob oldu. Kasadaki kadın Squidward arkada duran kapının ardında kim varsa o da Bay Yengeç. Ne oluyor ya bana. Zehra bir anda Sandy oluverdi. Ellerime bir baktım, o da ne pembe. Olamaaaz. Sarı olsaydı, kırmızı olsaydı (Hayır hayır kesinlikle rastlantı bu iki rengin yan yana gelmesi. Şampiyon Fenerbahçe) ama pembe olmasaydı. Evet ben de Patrick olmuştum. Yengeç Burgerlerimizi yedik. Her zamanki gibi çok güzeldi. Bugüne kadar yediğim en güzel hamburgerdi desem sanırım yalan olmaz 🙂

Galata kulesinin yanından Karaköy’e, oradan Eminönü’ne ve vapura bindik. Bu süre zarfında bana telefonla ulaşan (Recep, Tala, Mahmut, Ahmet ve Esma) teşekkür ediyorum 🙂 Vapurun arka tarafında dışarıya oturduk. O güne yakışır bir manzara vardı. Köprü elimin altındaydı ve sarı lacivertti. İşte gerçek renklere sonunda ulaşmıştım. Bir anda havai fişek gösterisi başladı. Zehra yok artık derken başka bir yerde daha havai fişekler patlamaya başladı. Zehra’ya tip tip bakmaya başladım. Suratındaki “Valla benle alakası yok” ifadesini görmeseydim orada düşüp bayılırdım. O anda gökyüzünde tanımlanamayan ışıklar gördüm. En başta martı sandım sonra uçak ama iki nokta arasında gidip gelmeye başlayınca tırstım. Zehra’ya gösterdim ama ben Zehra diyene kadar yok oldular. Zehra “halüsinasyon” görmememle dalga geçe dursun, en son askerde gece 02:00-04:00 nöbetinde gördüğüm uzay gemisinden sonra bunun bir işaret olma olasılığını değerlendirdim. Üsküdar’a vardık. Arabaya bindik ve eve doğru yol aldık. Yolda Zehra dondurma almayı teklif etti ama ben o kadar toktum ki istemedim.

Eve geldik ve yavaş yavaş eve yürümeye başladık. Kapıyı açtık. Alarm çalışmıyordu. Zehra’ya kızmaya başladım. “Neden alarmı kurmuyorsun” falan filan. Derken odaya bir girdik. “Böööööö Sürpriz”. Haydaaa. Bu nereden çıktı şimdi. Annem, Babam, Burak, Ablam, Eniştem ve Elif Rana (Uyuyor) 🙂 Benim ağzım kulaklarımda tabi ki. Sürpriz üstüne sürpriz. Gelsin bakim hediyeler dedim. Zehra bir ayakkabı almış, Annemle T-shirt, ablamlar da şal ve kemer almışlar. Hepinizi çok seviyorum. Sonra pasta geldi. Pastamızı kestik yedik güldük eğlendik. O sırada Elif Rana uyandı. Yeğenimle oynadım. Koca Yanak 🙂 Sonra onlar gittiler. Ertesi gün Marmaris ekibi bize misafirliğe geleceği için Zehra ile mutfağa girdik. Yemekleri hazırlamaya başladık. Ben 1 saat sonra pert oldum ve yatmaya gittim. Zehra’ya da tembihledim. “Erken kalkıp yaparız” diye.

Sabah erkenden uyandık. Misafirlerimiz, Marmaris ekibinden İbrahim, Kubilay, Damla ve Ayşe, Tema’dan Gülten (Nurten), Zehra’nın kardeşi Yasemin ve onun arkadaşı Zehra gelecekti. Zehra ile Yasemin 12 gibi damladı 😀 Sonra Gülten geldi ve en son muhteşem 4 lü geldi. Daha tanışalı 1 hafta olmasına rağmen sanki yıllardır tanışıyor gibiydik. İlk olarak Zehra’nın yaptığı muhteşem yemekleri yedik. Gerçekten muhteşemdi. O kadar şanslıyım ki, Zehra’m süper yemekler yapıyor 😛 Ama şu anda 80’e yaklaşmış olmak da işin kötü tarafı. Birden ışıklar kapandı. Aha elektrikler kesildi dedim içimden. Bir baktım Pasta geliyor. Galatasaray’a 6 gol attığımızda en son bu kadar sevinmiştim. 6. Pasta geliyordu ve bu benim için bir rekordu 😀 Ağzım yine kulaklarıma vardı. Hemen biraz şımarmaya başlayınca, Zehra “Şımarma şımarma” demeye başladı 😀 Pastamızı kestik ama yemedik 😀 Neden yemedik çünkü Zehra’nın yaptıklarından o kadar çok yemiştik ki yer kalmamıştı. Bu arada menüde neler vardı hemen söyliyeyim. Peynirli domatesli biberli börek, Havuç trator, Patatesli poğaça :), sürpriz Kek (ablamın icadı), bir şey daha vardı ama ben hatırlayamıyorum sanırım. Ardından ekibin getirdiği Cranium adlı oyunu oynadık. Oyun 2 takımdan oluştuğu için İbrahim ile adım alıştık. İbrahim yendi ve çok şaşırtıcı bir şekilde onlar dördü oldu biz dördümüz olduk. Oyun Tabu ya benziyor. Kukla yerine oyun hamuru var. Kelimeleri kullanmadan anlatmak yerine de soruları biliyorsunuz, sessiz sinema oynuyorsunuz, mırıldanıyorsunuz (ya da mırıldanamıyorsunuz bknz. Gülten). Bizim ekipte farklı bir sinerji vardı. Leb demeden leblebiyi anlıyorduk, çok iyiydik. Ve kazandık. Zehra’nın paparazzi kelimesini çok kısa sürede bilmesi şüphe çekiciydi ama biz kazandık sonuçta. Hem de son anda yendik 😀 İbrahim bana doğum günü hediyesi verdi. Fenerbahçe’mizin şampiyonluğu için yaptırılan o muhteşem t-shirtlerden di. Aldığım en anlamlı hediyelerden bir tanesiydi. Çünkü 3 Gece 4 Gün Marmaris gezisinden dolayı ağız tadıyla şampiyonluk bile kutlayamamıştım. Ardından muhabbet nereden geldi bilmiyorum, benim zamanında saçlarımın uzun olduğunu konuşmaya başladık. “Yok artık daha neler” “Seni hayal bile edemiyorum” gibi lafların ardından bilgisayarı açtım ve o muhteşem fotoğrafları gösterdim. Önce kıkırdamaların ardından, cesaret edipte “Huhauha” “Hahahah” diye gülmeye başladılar. Tamam tamam kabul ediyorum. Çok süper değildi ama kötü değildi. Güzeldi ya. Ütü masasına Fotoğraf makinesini koyup kendi fotoğrafımı çekmiş olmamı saymazsak, Karadeniz turundaki fotoğraflar harikaydı. Siz ne anlarsınız.

Akşam olunca, Marmaris ekibiyle vedalaştık. Çok eğlenmiştik, çok gülmüştük. Harika bir gün geçirmiştim. Onları tanıdığıma gerçekten çok mutluydum. Sonra Burak (kardeşim) bize geldi. Napalım napalım derken “Hadi gidelim Maltepe sahile”. Çıktık Maltepe sahile gittik. Zehra’nın yolda acıkırız diyip, yanına poğaça kabını alması ve onu koltuğun altında taşımasına 10 dakika güldük. Hala düşününce gülüyorum 😀 Maltepe’de Şato’ya gidecektik, fakat çok kalabalık olduğu için Viya’ya gittik. Nargilemizi içtik. (Barcelona, Manchester’ı yendi ve kupayı aldı.) Nargile bizi çarptı sanırım. Çünkü arabayla dönerken hiç kimse normal hareket etmiyordu. Yüksek sesle müzik dinlerken, yüksek sesle eşlik ederek tüm Bağdat Caddesinin dikkatini üzerimize çektik 😀

Bir gün daha bitiyordu. Bu yazı da burada son buluyor. Muhteşem iki gün geçirdim. 6 pasta 5 kutlama oldu. Tüm sevdiklerim yanımdaydı. İyi ki doğmuşum ve sizleri tanımışım. Hepinize teşekkür ediyorum. Canlarım 🙂

Unutulup sonradan kafama vurulup hatırlatılan isimler : Melih 🙂

Sektörde Matematik 2011 Ardından

İçim hala kıpır kıpırken bu yazıyı yazmalıyım. Anlatmalıyım her şeyi 🙂 Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi Sektörde Matematik 2011 (2010+1) adlı etkinliğe konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bu beni onore eden daveti geri çevirmeyerek, 14 Mayıs 2011 Cumartesi günü Eskişehir yollarına düştüm. Tren kullanmadım. Çünkü Tren garına gitmeye üşendim. Halbuki herkes bana neden trenle gelmediğimi sordu. Tabi benimki biraz acemilik sanırım. Ama Askerden kalan bir tren fobim olduğunu düşünüyorum. 3 saatlik yolu Tren ile 8 saatte gitmiştim. Hep öyle olacak sanıyorum 🙂 Kamil Koç rahat hattan aldım biletimi ve sabah 07:00’da yolculuğum başladı. Tek mola ile 4 buçuk saatte Eskişehir’deydim. Otobüs garında (ek alınca çok garip bir kelime oluyormuş gar) indikten sonra Esma Hanım’ı aradım ve 5 dakika geçmeden Recep Bey ile geldiler. İkisi de o kadar nazik ve iyi niyetliydiler ki, kendimi çok özel ve önemli hissetmemi sağladılar.

Bana nereye gitmek ve ne yapmak istediğimi sordular. Ben de “ben misafirim, siz nereye götürürseniz oraya giderim” dedim. Onlar da beni Eskişehir Çağdaş Cam Sanatları Müzesine götürdüler. Sanat Eserleri çok güzeldi ama benim sanat anlayışımda bir sıkıntı vardı. Sanırım 3ümüzde de aynı problem vardı. Ve bir şeyler kırmadan oradan ayrılmaya karar verdik.

Sonra Eskişehir Şelale Park’a gitmeyi teklif ettiler. Tabi ki kabul ettim. Çay içtik konuştuk. Daha doğrusu ben konuştum. Çenemin çok düşük olduğunu en baştan söylemiştim. Çay içtik. Manzarayı izledik. Benim gözlerim deniz aradı. Deniz yoktu. Ama Eskişehir’in farklı bir büyüsü vardı. Tam bir öğrenci şehri. Eskişehir’de öğrenci olmanın güzel olabileceğini düşündüm. Ya da şimdi düşünüyorum. Ve sizi kandırıyorum 🙂 Şelale Park’tan bir resim.

Artık yemek tekliflerini geri çeviremiyordum ve açıkçası karnımda acıkmaya başlamıştı. Tamam, stresliyken çok acıkmazdım ama ÇiBörek’e hayır diyemezdim. (Çiğ börek mi ÇiBörek Mi) Ben 3 tane yerim dedim, Esma 2 tane dedi, Recep’te 3 dedi. Garson madem 8, gelin şunu 10 yapalım dedi ve 10 çibörekimiz geldi. Zaten çok severim, bi de güzel yapmışlardı ki çok beğendim. (O son çiböreği de yemeliydim. Aklım kaldı o son çibörekte 🙂 )

Sonraki durak Anadolu Üniversitesiydi. Yolda Bartu Bey ile Esra Hanım’la tanıştık. Aslında Anadolu Üniversitesi’ne gitme planımız yoktu. Ama geçerken uğradık işte. Tamam güzel üniversite, tamam yeşil (en azından yeşil diyolar, biliyorum renk körüyüm, ağacın gövdesi kahve rengi, çimenler ve yapraklar yeşil. Gelmeyin üstüme) ama üniversiteyi yaşanabilir ve okunabilir kılan, arkadaşlıklar ve eğitim kalitesidir. Ben üniversite yıllarımda bunu gördüm.

Artık gezecek bir yer kalmadı. Programım yaklaştığı için Osman Gazi Üniversitesi’ne doğru yol almaya başladık. Yolun sağında Alis’in Harikalar Diyarı vardı. Bir an beyaz bir tavşanın geleceğini ve benim onun peşine takılacağımı hayal ettim. Ama ben Alis gibi sıkılmıyordum ki, tam tersine çok mutluydum. (bknz. Alice Harikalar Diyarı) Üniversiteye girdik ve Konferans salonun önünde durduk. İçeri girmenin vakti gelmişti. (Bizi oradan oraya hiç sıkılmadan götüren, ismini hatırlayamadığım abiye de teşekkür ediyorum.)

Okula yeni bir kongre merkezi yapılmış. Modern bir bina. Ve içerisi de gayet güzel. (Söyleyecek bir şey bulamadım) Girişte bazı arkadaşlarla tanıştık. (İsimlerini hatırlayamadığım arkadaşlardan özür diliyorum) Sonra Sanatçı Odasına girdik. Burada sanatçı ben oluyorum sanırım. 🙂 Odaya gelen arkadaşlarla sohbet ettik. Recep ve Esma ile okuduğumuz kitaplardan konuştuk. Esma, Şems ve Mevlana hakkında konuştu. Ben Puslu Kıtalar Atlası’nı tavsiye ettim. Recep Açlık Oyunları’nın son kitabını, benim gibi henüz okumadığını söyledi. Kitaplar konusunda ortak noktalarımızı fark ettik 🙂 Şebnem Hanım geldi. Onunla tanıştık. Kendisi 4. sınıf bu sene mezun oluyor. İş ilanları ve mezuniyet sonrası hakkında konuştuk. Konferans sonrasında da muhabbetimize devam ettik. Kendisine de teşekkür ederim hoş sohbeti için.

Ardından saat 16:50’da gonk sesini duydum ve Konferans salonuna girdim. Yaka mikrofonu takıldı, Sunumumu açtım, ismim anons edildi ve sahneye çıktım. İtiraf ediyorum, İlk 5 dakika iletişim kurmakta zorlandım. Kendimi ifade edemedim, heyecandan konuşamadım. Ve bunu da söyledim:) Sonra konuşmaya devam edince sonra açıldım ve bence çok keyifli bir konuşma oldu. Tamam, biraz pot kırdım (Biraz mı? 🙂 ) Fakat ona rağmen, öğrencilerin ufuklarını biraz olsun açabildiğimi düşünüyorum.

Sunumum başlığı, Bilgisayar ve Matematik : Sistem Analizi idi.

Sunumda kısaca şunlardan bahsettim.

  • Ben Kimim
  • Sistem Analisti
  • İş Analitiği
  • Veri Madenciliği
  • Tavsiyeler
  • Sorular (Sorular kısmına vakit kalmadı)

Özellikle tavsiyeler kısmını burada yazmak istiyorum.

  • Üniversite Yıllarının Değerini Bilin
  • Part Time İş Bulmaya Çalışın
  • Ödevlerinize özen gösterin
  • Sunum Kabiliyetinizi Geliştirin
  • Organizasyonlara Katılın
  • Zorunlu değilse bile staj yapın
  • Öğretim Üyelerinizle aranızı iyi tutun
  • Kendinize hedef koyun (Kısa ve Uzun Vadeli)
  • Notlarınızı yüksek tutun
  • Kitaplarınızı asla atmayın
  • Bol Bol Makale Okuyun
  • İşinize yaramayacak şeylerde uzmanlaşmaya çalışmayın
  • Yeni teknolojileri takip edin
  • Eski teknolojileride ısrar etmeyin
  • MS Office konusunda uzmanlaşın
  • Blogları takip edin
  • Sosyal Medyadan kopmayın (Sadece video paylaşmayın)
  • Organizasyonları takip edin
  • İş İlanlarına bakarak kendinizi şekillendirin
  • Öğrenciliğin tadına varın

 
Soru cevap kısmına zaman kalmamış olmasına üzüldüm. Çünkü öğrencilerin sorularının olduğunu düşünüyordum. O sebeple konuşmanın ardından bir süre soru soran arkadaşlarla muhabbet ettik. Arkadaşlar bana Plaket takdim ettiler. Bu plaket benim için çok değerli. Kütüphanemin en güzel köşesine koydum plaketimi 🙂

Recep Bey ve Esma Hanım beni Otobüs Garına bıraktılar. Yola gideceğim için bana tekrar yemek ısmarladılar. Afiyetle tostlarımızı yedik, çayımızı içtik. (2 Çay alabilir miyiz, Çay 3 oldu, Çaylardan biri açık 🙂 ). Otobüs hareket etti ve Eve dönüş yolculuğu başladı.

Benim için mükemmel bir deneyimdi. Yeni yerler gördüm ve çok eğlendim. Ama hepsinden önemlisi, öğrencilerle bir araya geldim. Onlara bir şeyler anlatma fırsatı buldum. Dilim döndüğünce, bir fark yaratmalarını tavsiye ettim. Öğrencilik yıllarında, yapacakları projelerin onlar için referans olacağını anlattım.

Araştırma Görevlisi Zuhal Kurt Hocamıza, Kulüp başkanı Ahmet Gökhan Bingöl’e Esma Taydurdu ve Recep Özbek’e , takım lideri Şebnem Kaya’ya, ilgilerinden dolayı tüm Osman Gazi Üniversitesi Matematik ve Bilgisayar Kulübü üyelerine ve konuşmamı dinleyen tüm katılımcılara teşekkür etmek istiyorum.